Touch To Start !

"Herşeye karışan bir insanın özeti..."mi,asla!

Pazartesi, Mart 12, 2007

Gelişmek...

Ne yazık,bize çok uzak olan bir kelimeden bahsediyorum.Bireyin kendini geliştirmesi bu kadar mı zor acaba?İnsanın nasıl bir kısır döngüde olduğunu bilmeden hareketlerine çeki düzen vermemesi böyle bişey olsa gerek.

Yıllar önce bir film izledim,gözlerimi kamaştıran bir film.Daha o zaman çocuktum,filmin ne anlattığını ana hatları ile ancak kavrayabilmiştim.Ama sadece o kadar.Belki üzerinde iki kelime söyleyecek kadar bilgim yoktu.O filmi belki ülkemizde herkes izlemişti.Back to the Future(Geleceğe Dönüş).Daha geçen gün filmin bir sahnesini arıyordum,gerçi akla kazınmayacak bir sahne değil.George McFly Biff'in suratına yumruğu geçirir ve Enchantment Under the Sea'de karısını dansa kaldırır.Marty'de "Johnny B Goode" ile orada gitar solosu atar.Taa ki şu güne kadar,o şarkını sadece Chuck Berry'nin bir şarkısı olduğunu biliyordum.O da zaten gitara ilgi gösterdiğim lise yıllarından itibaren.Ama ben bu filmi ilkokulda izlemiştim.Derken birşey dikkatimi çekti;film de Marty gitar ile oynaşırken,grubun eli yaralanan gitaristi ve de solisti telefona koşar.O sırada kuzenini aramaktadır.Ama ben orada kendi adının Marvin Berry ve de kuzenininkinin Chuck Berry olduğundan bi haber şekilde izlediğim için,belki de oldukça güzel düşünülmüş bir kurguyu hangi bilgi birikimi ile izlediğimin merağı içerisindeyim.Yani adam orada kuzenini arıyor(Chuck Berry) ve de "Hey Chuck,aradığın tonlar bu muydu?" gibi bir soru sorarak,filmin geçmişte geçtiğini vurguluyordu.Hadi ben neyse,en azından kendimi yıllarca geliştirmeye uğraşıp durmuş bir kişiyim.En azından tam şekil almasamda oldukça yontulduğumun farkındayım.Bi de bu filmi izlerken "Aha lan,araba uçuyor!" gibi tepki verenlere ne demeli...

İnsanın kendini geliştirmesi pek de zor bişey olmasa gerek.Ama öncelikle bu hissiyatın öne çıkması gerek.İnsan bunu istemeli,istedikten sonra engel tanımaz.Bunların farkına varmalı.Ama kıçını yayıp oturmayı seven bir millet olduğumuz için,bunun pek mümkünatı yok.İşte insana acı koyan da bu ya.Bunu okuyarak yapabileceğin gibi,izleyerek,dinleyerek te yapabilirsin ama önce istemelisin.Daha önce söyleyen biri olmuş mu bu lafı bilmiyorum ama ben söylemiş olayım hiç olmazsa:"Bırakın,dünyanın en kültürsüz adamı ben olayım çünkü daha aşağısı çekilmiyor."Ama bizim insanımız ne yapıyor;"Ya bırak ya,ülkeyi ben mi kurtarıcam!" zihniyetinde ilerliyor.Dolayısı ile üzüm üzüme bakarak kararıyor.Her tarafımız kör cahil dolu.

İşte başata bahsettiğim "kısır döngü" buradan başlıyor.İnsan kendini geliştirmiyor,böylece çevresi de gelişmiyor.Sonra çevreler birbiri ile etkileşime giremiyor;nedeni,ortada malzeme yok.Kimse bir şey üretmemiş.Dolayısı ile ortaya yeni fikirler çıkmıyor.Fikirler ise önemli şeyler,birşeylere start verilmesini sağlarlar.Üretilmeyince yeni birşey ortaya çıkmıyor ve de herkes konumunu muhafaza ediyor(!)Herkes yeni şeylerden korkuyor,yeniyi öğrenmek onlardan bişeyler alıp götürecek zannediyor;hâlbu ki eskini kendilerine verdiği zararın ne olduğunu bilseler,köşe bucak kaçacaklar.Ülkemizde büyük bir Türk şirketi yok.Olanlar ise sadece parasal açıdan büyük.Yeni hiçbir teknolojiyi üretemiyoruz.Hatta üretenin koyduğu adı zahmet edip öğrenemiyoruz,bırakın üretmeyi.Bu kadar karamsar olmamın bir sebebi yok,ama en azından satan kişi sattığı şeyi,üreten kişi ürettiği şeyi iyi bilmeli.Ancak bu şekilde gelişmeye başlar toplum.Anadolu da ayakkabıcılık yapan bir insana "Abi bana şöyle bir ayakkabı yapar mısın?" diye sorduğunda "Evet." cevabını almak bu kadar mı zor?Aldığın cevap ise "Ben bilmem,ancak böyle yaparım ben." hep bu olur.Avrupa'daki ayakkabıcı ise,gerekirse Gucci'nin ayakkabı modellerine bakarak daha iyisini geliştirmeye çalışıyor.En azından bak internetten(neredeyse her köyde bile artık internet kafe var) gör o modeli,bir benzerini sen üret.Yabancı yatırımcılar,yasak olmayan işlerde yabancı eleman çalıştırıyor;bizimkiler de çalışmak için Almanya'ya gidiyor.Ulan madem öyle,bu kadar kendini yoracağına,otur bişeyler öğren,kendini geliştir;yabancı yatırımcı da senin ülkende yabancı yerine seni çalıştırsın,bu kadar mı zor?

Ama işte anlayan bir ülke de değiliz,bize göre "Bilmemek değil,öğrenmek ayıp(!)"...

Pazar, Ekim 29, 2006

Diyaloglar...

X İlköğretim Okulu 1-B Sınıfı Müzik Dersi...

Sınıf:Ali Baba'nın bir çiftliği var...
Ali Baba:Varsa var ulan!Gözünüzle yediniz bitirdiniz beni,eşek sıpaları.
Sınıf:?!

ASKİ...

Memur:Alo!
Samara:Yandaki apartmanın tuvalet borularını benim kuyuya aktarmışınız;etraf leş!

Memur:Şu an doluyuz,size gün verelim.
Samara:En erken ne zaman olur?
Memur:7 gün sonra...Şşak(el hareketinin sesi)!
Samara:?!

KUYULAR...

Samara:7 gün sonra öleceksin!
Sadako:?!
Samara:Pppppppffffffkkssssss...puhhahahhahhaaaa...!Benim kız,Samara!
Sadako:Ya,böyle yapmasana.Korkuyorum!!!
Samara:?!

METAL GEAR SOLID 2...

Snake:Raiden!Patlayıcıları etkisiz hale getir.
Raiden:Patlayıcı?
Colonel:Strut A'daki kameraya dikkat et!
Raiden:Strut?
Rosemary:140.96 frekansından kaydedebilirsin.
Raiden:Frekans?
Snake:Oğlum,sen salak mısın?Denileni yapsana!
Raiden:Abi ben kahvedeyim.Söylemesi ayıp iki okeyde bende :DHayrola,habersiz göreve çıkmalar falan?
Colonel:?!
Rosemary:?!
Snake:Aha b.ku yedik!
Semtex(Patlayıcı):Bommm!
Raiden:Abov!
Dördüncü:Sıra sende oğlum atsana!
Üçüncü:Elleme,okey!Oğlum salak mısın?Niye attın cânım taşı?
Raiden:Bozuntuya vermeyin,devam edin!?

BLACK MESA...

Prof.Coleman:Freeman,oğlum nasılsın?
Freeman:.............
Prof.Coleman:İşte bu da böyle sessiz,uslu,iyiye kötüye karışmaz,akıllı bir çocuk.Gel senin yeğenle evlendirelim bunu!
Prof.Wright:Olur vallaha...
Freeman:Hadi lan!Konuşmuyoz diye evde kalmış karıyı bana mı kakalayacaksınız?
Proflar:?!
Ben:Tamam!Bu,pek güzel olmadı...

Pazartesi, Ekim 23, 2006

Oyun,Sanat mı?...

Herkesin kafasını karıştırabilecek bir soru bu.Acaba oyun sanat mıdır?Oyunu sanat dalı olarak görmekten ziyade,önemli olan "Hem oyun olan hem sanat eseri olan şeyler var mı?" sorusunu yanıtlamak.Nasıl yani,oyunu sanat dalı saymasak bile,sanat eseri sayabiliyor muyuz?Mesela müzik bir sanat dalıdır.Müzisyen de sanatçıdır,W.A.Mozart gibi.Ama ismail yk(küçük harfle yazılmalı bu adamın ismi) ne sanatçıdır ne de sanat eseri meydana çıkarır,müzik yapmasına rağmen.Demek ki birşeye sanat eseri demek için sanat dalından olması yetmiyormuş.Aynı şeyler diğer sanat dalları için de geçerli.

Peki sanat eseri nedir,nasıl yapılır?Bunlara cevap vermek için kendimi yeterince birikime sahipmiş gibi hissetmem gerekiyor,ama hissetmiyorum.O zaman işin "BENCE" bölümü başlıyor.

Öncelikle bir hikayeden başlamak gerekiyor.Üzerine emek dökülmüş,iyi bir hikayeden.Kusursuz olması gerekmiyor ama kendine özgü veya hiç denenilmemiş olması tercih edilmeli.Birşeylerin yaşatılmaya çalışılması gerekiyor bu hikayede,anlatılmaya değil(yani sadece anlatılmaya değil).Yaşatılması için ise başka şeylere ihtiyaç duyuluyor.Mesela korku romanı okuyan bir kişi dinleyicilerinin korkmasını istiyorsa,sesinin tonunu iyi ayarlamalıdır.Ya arkadan konuya uygun bir müzik dinletirse,üstelik ortamı kararttıktan sonra.İşte böylece odun gibi okuyan kişiden daha çok ilgi görür ve sonuca ulaşır.Buradan ne anlamamız gerekiyor?Hikaye beslenmeli.Peki,diyelim besledik biz bu hikayeyi,ama neyle?Tabiki taze şeylerle,daha doğrusu yine bu hikayeye adanmış şeylerle.Mesela bir film için özel olarak şarkı bestelersen o şarkı artık filmle anılır ve filme ait olur,ayrıca filmin değerini arttırır;ama başka bir şarkıyı filme zorla entegre edersen,filmin içinde sırıtır,ayrıca filmin başarısını da gölgeleyebilir(istisnası var olabilir,illa böyle olur demiyorum).

Tüm bunları yaptıktan sonra asıl olan şeye,yani eserin geliştirilip tamamlanmasına yönelinir.Peki bu durumda sanat eseri ortaya çıkmış mı oluyor?Kontrol edelim o zaman:Mesela Fallout,Silent Hill 2,Mafia,Oblivion gibi oyunlar ya önceden var olan bir hikayeyi yeniden ele almışlar ya da sıfırdan yeni bir hikaye üretmişler.Kendilerine özgülenmiş müzikleri mevcut,kendilerine ait dünyaları,atmosferleri...gibi bir çok özellikleri var;yani bize hikayelerini yaşatabiliyorlar.Ee,o zaman bunlara sanat eseri dememiz oldukça normal,çünkü bir bütün olarak da(yani oyun olarak da)kendilerine ait bir mevkileri mevcut.Bunlara diyecek lafım yok,ama ya yıllarca bize aksiyondan başka bişey verememiş olan oyunlar,hikayeleri var olsa bile insana yaşatmayan oyunlar;bunlar sanat eseri mi?Kesinlikle değil!Tabi sanat eseri olmamaları mükemmel oyun oldukları gerçeğini değiştirmiyor,ama hikayeleri oyuna bulaştırılmadan oynanabilen oyunlara böyle lakaplar oldukça ağır gelir diye düşünüyorum.Mesela Quake,Diablo,GTA...gibi oyunlar sanat eseri olarak nitelendirilemezler.

Son olarak,kim,neye,niye sanat eseri der bilemem ama,ben bir filmi izlerken ağlıyorsam ve bu onu sanat yapıyorsa;oyunu da oynarken bu hisse kapılırsam,bu da onu sanat yapar...BENCE :D

Çarşamba, Ekim 18, 2006

Fallout...

Kime göre,neye göre en iyi oyun "Fallout"?Bana ve sayısız destekçisine göre.Peki neydi bu oyunu mükemmel yapan şeyler?Wasteland'de yaşamanın zorluğunu ve herşeyin grafik olmadığını gösteren oyundu.Karakter ekranı tam bir sanat eseriydi;başkasının hayal ürünü değil de,sanki gerçekten ihtiyaç duyulan bir yetenek ağacı vardı.Teknolojinin baz alındığı bir RPG olması ise beni çoğu sallama büyünün elinden kurtarmıştı,belki sırf bu sebeple oynamaya başladım bu oyunu.S.P.E.C.I.A.L. tam bir başarı idi;yetenekleri etkilemesi ise bugün çoğu oyunda bu kadar iyi kotarılamamıştır.Belki de çoğunluğun nefret ettiği şey "sıra tabanlı" olmasıydı,ama işte o olay belki de bu oyunun en güzel kısmıydı.Şu gün satranca kafatutabilen tek oyun bu olsa gerek.Su çipini bulunca,çölde nehir bulmuş gibi sevindiğimi hatırlıyorum.Çölün ortasındaki nükleer atıklar,içinde ateş yanan variller,yıkık dökük kasaba manzaraları,radyasyondan eriyen insanlar,mutantlar,herşeye rağmen koşup oynayan çocuklar,aç kalan köpekler,birbirine tuzak kuran patronlar,kabileler,sığınaklar...yani yepyeni bir dünya.Devasa sayıda olan eşyalar ise cabası.Her oyunda görülen yüzlerce zırh yerine,daha az ama oyunun atmosferine uygun zırhların olması bana daha çok hitap ediyordu.Ama belki de en önemlisi tek tabanca takılmaktı;kontrol etmekte zorlandığın 40 adam yerine tek bir adamı idare etmek bence daha iyiydi.Karakterin çok beklediği zaman kafasını kaşıması veya şarjör değiştirmesi,ölenlerin vücutlarının ayrı şekillerde parçalanması oyunu ulaşılmaz yapıyordu.Bu oyun yeni çıkacak olan bir oyun olsa ve bu özellikler ayrı ayrı anlatılsa,bir "Hadi lan!" derdim.


"Mad Max"i ilk izlediğimde-Mel Gibson sağolsun-tüm dünyam kararmıştı,gerçekten böyle bir hayat yaşasam ne yapardım diye düşündürmüştü;sağolsun "Fallout" bana bunu yaşatarak cevabı çok iyi bir şekilde verdi.Post nükleer zamanda nasıl yaşanır,onu hissettirdi bana("bırak edebiyatı" demeyin) .İnsanların eskiye muhtaç bir şekilde yaşaması,taş ve mızraklarla birbirlerine saldırması hiçbir oyunun yaşatabileceği birşey değil benim için.Belki de filminin çıkmasını istemediğim,tekrar yapılacak diye ödümü patlatan tek oyun bu.Kusursuz olmasını beklediğim,ama onu da yapabilecek ekibin paramparça olduğunu bildiğim için kusursuz olması imkansız olan,artık izometrik olmayacak bir oyundur bu.Keşke bu oyun Interplay'le birlikte 13 no'lu sığınağa kilitlenseydi de bir daha hiç dokunan olmasaydı.Devam etsem yıllarca sürer heralde bu konu.

Artık son sözü Bethesda'ya bırakıyorum...

Salı, Ekim 17, 2006

Orjinal Oyun Olgusu(!)...


Nedense "orjinal oyun" kelime öbeği sadece bizim ülkemizde var.Ne demek bu orjinal oyun?
Aslen bunun tartışması heryerde yapıldı ama anlamayan yine anlamadı,sallamayan yine sallamadı.
..

Almayan kişilerin bu konuyla ilgili bahaneleri saymakla bitmez.Evet bahane!Neden,çünkü insanlar bu gibi şeyleri hayatlarında araç olarak görürler.Bir amaç olduğunu bilmezler.O yüzden "İstanbul'a ha uçakla gitmişim ha otostopla;gittikten sonra ne farkeder.En ucuzu bana daha faydalı." diyerek olayı kestirip atarlar.Peki ya sonuç...

Artık bilgisayar oyunları o kadar pahalı değiller.Eskisi gibi tek bir firma tarafından Türkiye'ye getirilmiyorlar.Ama hâlâ kısıtlı satış noktalarından elimize geçiyorlar.Bu yine de orjinali varken korsanını almamız anlamına gelmiyor.İşte kafaları karıştıran durum buradan ortaya çıkıyor:"Şimdi orjinali 75YTL,korsanı 10YTL;niye 65YTL fazla vereyim ki?" sorusu yüzünden insanlar korsana yöneliyor.Ama bu demek değil ki,pahalı satılıyor diye adamları zarara uğratmak gerek.Korsanını almak zorunda değilsin.Eğer çok pahalı ise ucuzlamasını bekle,illa piyasaya çıkan tüm oyunları oynayacaksın diye bir kaide yok ki.Veya madem dayanamadın korsanını aldın,o zaman ucuzlayınca git orjinaline de para ver al ki oyun sektörü gelişsin.Eğer bundan 10 yıl öncesinde herkes gidip orjinal oyunlara para veriyor olsaydı,bugün Fallout gibi oyunların orjinalini 5-10YTL'ye ve bakkaldan bile satın alabilecek durumda olacaktık.Mesela F.E.A.R. gibi oyunların bile fiyatları 40YTl civarı;Boiling Point,Mashed,MoH:PA,Diablo2,Riddick,Silent Hill4,LoK Soul Reaver2...gibi oyunlar ise 15-20YTL arasında satılıyor.Ama ne hikmettir ki buna rağmen korsan oyun alabiliyoruz.Geçen sene oyun satan yerlerden birine gittim,fiyatları sabitti:CD başı 3YTL.Neverwinter Nights'ı sordum 9YTL dedi.Ee zaten oyunun orjinali 15YTL,ne anladım ben bu işten!Şu gün korsanlarına para verip oynamadığı 40-50 hatta belkide daha fazla oyun var.Yani sadece para harcatan ama başka bişeye yaramayan oyunlar.Bazen düşünüyorum da demo oyunlardan ne farkı kalıyor;demo oyunları alıp oynayıp hemen bitiriyorum ama zevkim kursağımda kalıyor,korsanları da alıp 5 dakika oynuyorum hata veriyor veya diğer aldığım korsan oyuna takılıp diğerini oynayamıyorum.Aşağı yukarı demodan farksız benim için.O yüzden bazen aldığım korsan oyunları alıp deniyor sonra gidip orjinalini alıyorum ki adamların emeğine saygısızlık olmasın(zaten o yüzden emek verilmiş oyunları alıyorum,para kaygısı ile yapılmışlara pek değer vermiyorum.).Ama biryandan da düşünüyorum acaba hiç mi korsana para vermesem?Ekşi Sözlük'te bununla ilgili başlıkta(orjinal oyun) userların biri "Eğer orjinal almıyorsan korsan da alma,,download et bari ki korsan sektöre hiç para kazandırma..."gibi bişeyler yazmıştı.Aslında adam doğru söylemiş bundan sonra orjinali varken korsanına 5 para harcamam...

Cuma, Ekim 13, 2006

Sadako...

Ringu'yu izlediğimden beri hep birşeyler düşündüm.Gerçekten 7 gün içinde kurtulabilirmisin acaba.Heralde kasedi kopyalamak kimsenin aklına gelmez.Aklıma ise bunla ilgili neler gelmedi ki;izleyip kurtulanlar,izleyip küfredenler,izleyen Türkler...İşte bunlardan bir miktarını buraya yazayım...

...............................................

Türk:Ulan,bi halt anlamadım ben!
Telefon:Zrrrrrrrrr!
Türk:Alooov!
Sadako:7 gün sonra öleceksin.
Türk:Niyekine?
Sadako:?!...Neyse boşver(anlamadı salak)!

.............................................

Telefon:Zrrrrrrrrrrrr!
Türk:Buyrun
Sadako:7 gün sonra öleceksin.
Türk:Necati,sen misin lan?Çocukken de böyle şakacıydın,i... seni!
Sadako:7 gün sonra,sen görürsün..Necati'yi...
Telefon:dıııııt.. dııııt.. dıııııt...

.........................................................
Ahmet:Lan,gaza geldik aldık film diye,ziftmiş.Artık kim çektiyse...
Cahit:Abi,devamı pornoymuş ya!
Ahmet:İyi o zaman kasede çekeyim,ver şunu.
Cahit:Abi koskoca adam oldun,uğraştığın şeye bak!

1 Hafta sonra...

Cahit'in Karısı:Cahit TV'yi açık bırakmışsın kalk kapa.
Cahit:Tamam.Anam,o ne!
Sadako:Niye kopyalamadın lan kasedi?
Cahit:Evli barklı adamım,kötü mü ettim?
Sadako:Geber o zaman,salak!

.........................................................

Telefon:Zrrrrrr!
Veli:Öz Urfa Lahmacun Salonu,buyrun!
Sadako:Bi dürüm,soğan salatası bol olsun.
Veli:Adres?
Sadako:Televizyonun önüne bırakın,ben alırım.
Veli:?!...

.........................................................

Telefon:Zrrrrrrrr!
Veli:Öz Urfa...
Sadako:7 gün sonra öleceksin.
Veli:Niye?
Sadako:Kasedi izlemedin mi?
Veli:Yok biz DVD izliyoruz.
Sadako:Yanlış numara,kusura bakma abi.

........................................................

Telefon:Zrrrrrrrrr!
Ayşe:Alooo!
Sadako:Kocanı ver.
Ayşe:Allah belanı versin Arif.Kanserli karılarla mı aldatıyosun beni?
Arif:Ne karısı,ne kanseri?Alo!
Sadako:Televizyonlu bir odaya geçin de kanserli kimmiş göstereyim size.7 gün...Hatta şimdi geliyom lan.

.........................................................

Telefon:Zrrrrrrrr!
Cumali:Alo,bakkal Cumali,buyrun!
Sadako:7 gün...
Cumali:Yok,biz kokakola bayiiyiz.7 günü bakkal mustafa satıyo,onu ara.
Telefon:Çat!

..........................................................

Telefon:Zrrrrrr!
Sadako:7 gün.
Ali:Adam bir selam verir,öküz!Ne 7 günü?
Sadako:Fatura çok geliyor be abi!Biraz anlayışlı olun,kısa kesin.yine gelecek bu ay 70ytl,cık cık cık...

............................................................

Monitör:Cztt czzt!(Sadako belirir)
Ben:Sen kimsin lan...aman kız...eeeh,kusura bakma bi halta benzetemedim!
Sadako:Ya kuyunun yolunu şaşırdım,sen kusura bakma.
Ben:Biraz sağa kay,göremiyorum oyunu!Tüh,allah kahretsin yine öldük.Hüeeeeaaaayt(korkma efekti),o ne lan!
Sadako:Dedim ya kuyunun yolunu kaybettim,bi yol göstersen!
Ben:(neyse bu ayakla oyunu bitiririm valla)Bak bacım şimdi göstereceğim yoldan git...
NPC'ler,BOSS'lar:Ulan bune,kaçıııın!
Sadako:Benimle dalga mı geçiyon lan sen!
Ben:Murat oğlum,kaç!
Sadako:Ulan iyi mi,yolu da kaybettik...



Neyse benden bu kadar...

Salı, Ekim 10, 2006

Memories(1)...

Bölük pörçük anılar mı bir hayatı oluşturuyor acaba?Hiç zannetmiyorum,ama onlar olmasa BUGÜN çekilmez heralde.İşte bunlar da benim sallama anılarım...

- Okuldan gelince istediğim şey ya uyumak olurdu ya da sadece pantolonu değiştirip,okul gömleği ile uğraşmadan şöyle bir gezinti olurdu sokaklarda;ortaokuldayken .Yine böyle bir gündü işte,okuldan gelip şöyle etrafı bir gezeyim demiştim.Derken bizim okulun lise öğrencilerinden,deyim yerindeyse bir abla(heralde o an evlenme teklif etseydi kesin kabul ederdim,yani o kadar güzel bişeydi),karşıdan bana doğru geliyordu(o zaman bizim okul lise-ortaokul beraberdi).Tabi iki apartman arasındaki dar bir yoldan geçiyordum o zaman,zaten o yüzden bana baktığını anlamıştım.Ben de kendi kendime havalara girerek ona doğru yürüyordum-zaten kız en az benden 5 yaş büyük,hadi onu geçtim daha ergenlik mevzuunu bile atlatmamışım-tabi onun da yüzünde hafif bir tebessüm var.Adımlar yaklaşıyor-ama ikimiz arasına bir şerit çizip ona basarak yürüyün deseniz bu kadar birbirimize yönelik şekilde yürüyemeyiz heralde-biz de gittikçe birbirimize yaklaşıyoruz.Etekleri havada uçuşuyor ve o uçuştukça benim yüzümde salak bir tebessüm oluşuyor.İşin kötüsü bari kadir inanır bakışı ile kızı kesmesem daha iyi olacaktı.Ellerim cebimde,artık bullet time durumuna geçmiş şekilde adımlarım ilerliyordu,yanımda durdu.Ben de saati soracak heralde diyerek kolumu kaldırdım ve şu diyalog geçti aramızda:

-Merhaba,tam 29 adımdır sizin o vahşi bakışlarınıza ve haşin tebessümünüze dikkat ediyorum,daha doğrusu gözlerimi alamıyorum sizden.
-İşlerim var bebek,lütfen yolumdan çekil.
-Ama..ben sanmıştımki...
-Herkes öyle zanneder,artık gitmeliyim.

Tamam canım böyle geçmedi.Şöyle anlatsam daha iyi olur:

-Merhaba!
-Merhaba?
-Afedersiniz,saat kaç acaba?
-Dört buçık.
-Teşekkürler.Bu arada,yarın işiniz yoktur umarım.
-Sizin gibi birisi için her işi bekletebilirim...

Yok bu da olmadı!Şu daha iyi:

-Bana bak yolun başından beri bana mal gibi bakıyorsun,başka bakacak yer yok mu lan!
-Hadi be kaltak karı,zaten sana bakan bakacağı kadar bakmış.Ben bakıp ne yapıcam,belediye baksın...

Ya aslen bunu yaşasam şu an pek anı falan olmazdı,ama ben buna ble razıydım.kısacası muhabbet üsteki örnekler gibi pek iki taraflı geçmedi.Kız yavaşça geldi "Bakarmısın canım,fermuar'ın açık :D." dedi (hemde şuradaki smiley gibi bakarak);ben de "E..." dedim kaldım,üstelik ruh halimi anlatacak smiley falan yok.En başlarında çok fazla etkilenmedim ama akşam eve geldiğimde üstümü değiştirirken yıkıldım(annem sağolsun o gün bana beyaz slip bir külot vermiş-düşündüm de 29 adım boyunca güldüğü şeyi).Aaaah aaaah!Duygulandım şimdi.....

-Bizim servis oldukça matrak bir okul servisi idi.Bir Turan abimiz vardı-ki kendisi şoförümüz olur(du)- oldukça mülayim sessiz ve yüksek işkencelere göğüs gerebilen yapıda birisiydi(sabah sabah megadeth takardım,servisin sadece ön hoparlörleri çalışırdı ve ben de arkadan duymak için sesini açardım,adamcağız yine de seslenmezdi).Bir gün,ben yeni çektirdiğim kasedi almak için kasetçinin önünde durdurdum servisi doğru kasetçiye.Bağıra çağıra adamdan aldım kasedi(bok herif,2 haftadır oyalıyordu beni) ve hemen servise atladım,"İşte kaset böyle çektirilir,hüeeeyyttt!"...dedim,evet ne yazık ki böyle dedim.Sonra kafamı sağa sola çevirdim,ilk olarak gözüme kucağında bebeği olan ve bana göz kapakları yırtılırcasına şekilde şaşkın bakan başı bağlı bir kadın çarptı;sonra sağa doğru baktım şoför mahalinde,kafasını gövdesinin üst kısmı ile birlikte arkaya doğru ve koltuktan destek alırcasına çevirmiş bir adam gördüm,"gulp.." diye yutkunup "pardon yanlışlık oldu" dedikten sonra hızlıca dışarı çıktım.Yüzümde bir utanç ile arkadaki servise bindim.Baktım bizimkiler kopuyor,tabi dolmuş'a binince söylediğim sözleri bu arkadaşlarla paylaşınca bunlar öldü...gülmekten tabi.

Neyse hatırladıkça yazarım...